Başakşehir galibiyetinin ardından: sahada üç puan, tribünde sağduyu
İlk düdükten prensip netti: topa sahipken acele etmeyecek, geçişlerde ilk pası isabetle kıracağız. Ndao’nun 16. dakikadaki nefis bitirişiyle skor avantajını yakaladık; devre biterken Opoku’nun kendi kalesine gönderdiği topla soyunma odasına 2-0 girdik. İkinci yarıda Başakşehir doğal olarak risk aldı; Shomurodov’un 57’deki golü maçı yeniden alevlendirdi. 65’te Bardhi’nin ikinci sarıdan kırmızı görmesiyle kalan bölüm, sabır ve dayanıklılık sınavına dönüştü. Çizgiyi geriye doğru kontrollü çektik, ikinci topları daha fazla gözeterek oyunu soğuttuk ve tabelayı 2-1’de kilitlemeyi başardık.
Skor kadar oyunun dili de değerliydi. İlk yarıda merkezde pas istasyonu yarattığımız her an, rakip orta bloğun dengesi bozuldu; kenarlarda Andzouana’nın top taşıması ile Nayir’in sırtı dönük bağlantısı bize nefes alanı açtı. İkinci yarının baskısında ise en kritik ayrıntı, stoper hattının “önce alan” disipliniydi: ceza yayı önünü kalabalık tutup şut kanallarını kapattık. Deniz’in refleksleri ve oyun başlatırken gereksiz hızdan kaçınması, kalan dakikalarda ritmi bize göre ayarlamamıza yardım etti. Son bölümde savunmanın her uzaklaştırması tribünden gelen tezahüratla birleşince sahadaki enerji de yerine oturdu.

Maçın ardından saha dışı gündemi ise Başakşehir cephesinin tartışmalı pozisyona yönelik tepkisiydi. Rakip kulüp, ilk gol öncesi elle oynama iddiasını gündeme taşıyıp MHK’ye sert bir mesaj paylaştı; bu, sosyal medyada epey tartışıldı. Eski bir hakem veya profesyonel futbol hakemliği eğitimi almış biri değilim ancak pozisyonda topun 1 metre mesafeden aniden geldiği, oyuncunun kolunun doğal pozisyonda olduğu görülüyor. Biz tarafız, elbette; ama oyunun bütün resmi içinde bakınca, VAR denetimi sonrası verilen kararın maçı tek başına açıklamadığını; ilk yarıdaki kolektif oyunumuzun üstünlüğü belirginleştirdiğini de söylemek gerekiyor.
Gecenin bir diğer başlığı, maç bitiminde tribün çıkışına yakın noktalarda bazı taraftarlar arasında kısa süreli sözlü gerginlik yaşandığına dair sosyal medyada dolaşan paylaşımlardı. Yerel ana akım haberlerde resmi bir açıklama ya da ciddi bir yaralanma bilgisinin yer almadığını not düşelim; olay, güvenlik güçlerinin zamanında müdahalesiyle büyümeden dağıldı izlenimi veriyor. Bu tip anlarda tek cümlemiz net: tribün, bu şehrin kalbi—aynı formanın gölgesinde birbirimizi incitmeyelim. 2 taraftar grubunun yıllardır süren anlaşmazlığı lütfen artık tatlıya bağlansın.
Bugünün kazancı yalnızca üç puan değil; 10 kişi kalıp oyunu yönetebilme deneyimi de beraberinde geldi. Teknik ekibin bundan sonraki haftalarda üzerine koyacağı yerler belli: geçişlerde ikinci pasın kalitesi, duran toplarda ön direk organizasyonları ve skor üstünlüğünde topa sahip olma yüzdesini bir tık daha yükseltmek. Konyasporumuzun ihtiyacı olan şey, tam da bu tip maçları “hikâyesi olan galibiyetlere” çevirmekti. Başardık.
Ve son söz, tribüne… Bu takımın ritmi sizin nefesinizle tutuyor. Fikir ayrılığı olur, tartışırız; ama arma söz konusu olduğunda tek kelimeyiz. Aynı sokakların çocuklarıyız; kazandığımız bir gecenin hatırası, bir kaç üzücü görüntüyle gölgelenmeyecek kadar kıymetli. Omuz omuza durup önümüzdeki maça bakıyoruz. Şehrin yeşil-beyaz sesi, beraber daha güzel.


