İspanya Maçının Ardından
Konya dün akşam bambaşkaydı… Şehir gün boyu bayraklarla süslenmiş, tribünler kırmızı-beyaz formalarla dolmuştu. Maç başlamadan önce İstiklal Marşı okunurken stadın içindeki o gurur, o birlik duygusu tarifsizdi. Hepimiz tek yürek, “belki bugün büyük bir sürpriz olur” diye umut içindeydik. Ama hakemin ilk düdüğünden sonra gördük ki işler hiç de kolay olmayacak.

İspanya öyle bir baskıyla başladı ki, daha ilk dakikalarda kalemizde tehlike hissettik. Top bizdeyken çabucak kaptırıyor, rakibin pas trafiğine cevap veremiyorduk. Goller ardı ardına gelince tribünlerdeki heyecan yerini sessiz bir hayal kırıklığına bıraktı. Yine de kimse susmadı; “Türkiye” tezahüratları maçın her anında yükseldi. Çünkü taraftar için skor değil, formanın kutsallığı önemliydi.
Kalede Uğurcan’ın yaptığı kurtarışlara alkış koptu; belki fark daha da açılabilirdi ama onun direnci bize nefes aldırdı. Melih’in ileriye çıkışlarını, Arda’nın çabasını görünce “işte bu çocuklar geleceğimiz” diye düşündük. Ama bu seviyede eksiklerimiz çok net ortaya çıktı. Orta sahada üstünlüğü alamayınca savunmamız da dağıldı, İspanya fırsatları affetmedi.
Altı gol yemek kolay hazmedilecek bir şey değil. Maç bitince stattan ağır adımlarla ayrıldık ama kimse milli takımı yuhalamadı. Tam tersine, yine alkış vardı. Çünkü bu takım bizim, bu forma bizim. Bazen kazanacağız, bazen de dün akşamki gibi ağır kaybedeceğiz. Önemli olan ders çıkarıp daha güçlü geri dönmek.
Konya dün gece kaybeden bir takım gördü belki, ama aynı zamanda arkasında dimdik duran bir taraftar topluluğunu da gösterdi. Taraftar gözüyle en çok akılda kalan şey, sahadaki mücadele kadar tribünlerdeki o inatçı sevda oldu: “Yenilsen de yensen de, biz seninle gurur duyuyoruz Türkiye!”



Yorum gönder